ODTÜ Kültür Kongre Merkezi’ne gelen konser kitlesi,
konserin tarzı fark etmeksizin, üst-orta gelir grubu karakteri gösterir.
Erkekler ve kadınlar “gerçekten” şıktır. Bugüne kadar gittiğim bütün KKM
konserleri böyleydi. Bu, kitlenin ODTÜ’yle yakın bir ilişkisi olmasının bir
sonucu olarak görülebilir. Çünkü KKM, ODTÜ’lüler için yukarı doğru sanatsal
hareketliliği simgeleyen (hatta belgeleyen) bir mekandır. Bunun bir nedeni
barakalarda prova yapan Klasik Gitar Topluluğu’nun, Türk Halk Bilimi Topluluğu’nun,
Klasik Türk Müziği Topluluğu’nun, kütüphane alt katında çalışan Güzel Sanatlar
Topluluğu’nun büyük konserlerinin orada gerçekleştirilmesidir. Bir diğer nedeni
ise Ankara’daki bir kısım “elit” konserlerin ve festivallerin KKM’de
yapılmasıdır. Örnek olarak Ankara Caz ve Ankara Nordik Müzik Festivalleri
gösterilebilir. Yüksek Sanat söyleminden doğmuş görünen aynı durum, Ayhan
Sicimoğlu konseri için de geçerli. Yani insanlar “önemli” bir etkinliğe gitme
motivasyonuna sahipler.
Sicimoğlu latin müziği yapan ekibiyle geldi. Latin
müziği, pekâlâ popüler müzikler listesinde yer almasına rağmen, Batı Klasik
Müziği’ni ve Klasik Türk Müziği’ni övdü Ayhan Sicimoğlu. Ankaralılar’ı çok
güzel bir opera sahnesine sahip oldukları için şanslı bulduğunu belirtti.
Ankara ve Batı Klasik Müziği arasındaki sıkı ilişkiyi vurguladı. Özetle,
Ankaralılar klasik müzik sever demek istedi. Başbakan ve cumhurbaşkanlarından
bazılarının pek hoşlanmadığını, fakat onların da klasik müzik dinlemek zorunda bırakıldığını
gülümseyerek anlattı. İzlerkitle bu durumu sevmiş görünüyordu. Ne de olsa
klasik müzik iyi, ne de olsa klasikler cici. Kimse dinlemese, kimse okumasa
bile. Bu oydaşma, bu kafa sallama, düşünmeksizin yüksek sanata boyun eğme, herhalde
yukarı doğru sosyal hareketliliğin bireylerdeki motivasyonunun işareti olarak
okunabilir.
İzlerkitlenin çoğunluğunu orta yaşlılar oluşturuyordu. Bu
durum, Ayhan Sicimoğlu “Biz Doğu’nun ve Batı’nın senteziyiz, çok şanslıyız, şovenist
faşist gibi görünmek istemem ama üstün ırkız” dediğinde alkışlarla
karşılanmasının bir nedeni olarak görülebilir. Babasının tangoyla birlikte
zeybek de sevdiğini, hiçbirini yadırgamadığını söyledi. Bu durumu Türk olmanın
bir sonucu olarak görüyordu. Ancak Ankara’nın Bağları ve Fidayda
gelenekselliğin benzer tezahürleri olarak anlaşılıyordu Sicimoğlu tarafından.
Yani bir klasikçinin asla yapmayacağı şekilde, İp Attım Ucu Kaldı türküsü
hakkında hiçbir fikri olmayan bir müzisyen olarak, ritimleri aynı olduğu için
eşitleyivermişti sahnede. İlginç olan, izlerkitlenin de bu gözyaşartan
eşitlikçiliğiydi. Evet, oynadılar. KKM’de klasik seven orta sınıf üyeleri
Ankara’nın Bağları’na oynadılar. Yanlış anlaşılmasın, popüler kültür çalışmalarından
haberdarım, Ankara’nın Bağları gibi parçaları aşağılamayı bırakalı çok oldu.
Anlatmaya çalıştığım şey klasik seviyor görünen bireylerin, aslında “kulağına
hoş gelen her şeyi dinleyen” bireylerle aynı olmasının yarattığı şaşkınlık.
Gerçi benzer manzarayla Çayyolu’nda bir düğünde karşılaşmıştım. Jazz Band
şeklinde sahnede yer alan grup Ankara’nın Bağları ve Hayatı Tesbih Yapmışım
çalmıştı ve düğündeki ODTÜ’lüler bayıla bayıla oynamıştı. Türkiye böyledir ama.
Levent Ünsaldı’nın derdidir bu. O derdi yani, bu kırmalık, bu melezlik bize
özgüdür diye.
Ayhan Sicimoğlu Anadolu dedi daha sonra, bizim sülalede
Yorgo Sicimoğlu da vardır dedi. İzlerkitle onayladı. 2014 yılında KKM’ye gelen
orta yaşlı orta sınıf bireylerin ete kemiğe bürünmüş bir milliyetçiliği
sahiplenmeleri “olağan” karşılanabilir. 12 Eylül 1980 ve 28 şubat 1997
tarihlerini içine alan süreçte Atatürkçülük halini almış bir “modernist”
fikirler topluluğu Türkiye’de muhalif olarak varlığını sürdürmektedir. Atatürk Sicimoğlu
tarafından “insanüstü bir insan” olarak nitelendiğinde izlerkitle alkışlarla
karşılık verdi ve bu fikirlerle yakınlığını gösterdi. Bu esnada salonda
herhangi bir protesto sesi duyulmadı.
Burjuva olmanın bütün olanaklarını “iyi” biçimde
kullanarak yaşayan, gezip gören, deneyimleyen Sicimoğlu, çok konuşkan olduğunu gösterdi.
Fakat tıpkı 3’lü tumbadorasının ortasındaki Kemal Atatürk imzasının işaret
ettiği gibi, yalnızca burjuva dünyasından hikayeler toplamakta, onları
sevmekte, onlarla yaşamakta ve bize onları anlatmaktadır. Zira cumhuriyeti
kuran kadro Avrupa’ya baktığında, Avrupa’da eğitim aldığında ne hikmetse,
yalnızca burjuvaziyi görmüştür. Sicimoğlu’nun dünyası da böylesi bir lezzetler
ve zevkler dünyasıdır. Yaptığı tv programlarında da tam olarak bu. Burjuva birey, sömürü hikayelerini sevmez. 30
yıllık aile şoförleri vardır; annesinin zoruyla otobüse biner, çok komiktir. Tayland’da
seks işçiliği ise, başka bir komik anekdot arasında geçiştirilen bir dipnot
olarak kalır. Ama Fazıl Say hakkındaki gelişmeleri, ilericilik adına sahneden
ona selam göndererek gündemleştirir.
Özet: Burjuva birey sahnedeydi. Ona özenen orta sınıf, ideolojik olarak göbek attı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder